<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9123432221727993451\x26blogName\x3dBilgi+Seli\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLUE\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://bilgiseli.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://bilgiseli.blogspot.com/\x26vt\x3d-4842712886373334541', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

<$

Teknolojideki G harfiyle tanışmam 2004 yılına dayanıyor. 2004’te bir arkadaşımla birlikte benim için hala güzel bir tecrübe ve bilgi birikimi olduğuna inandığım “2G ağ dizaynı” adlı bir proje yapmıştık. Bu projeden sonra bu konudaki gelişmeleri yakından takip eder oldum. Şimdilerde ise herkes bu konuyu yakından takip ediyor. Farkındasınızdır, Eylül ayı başında Turkcell’in kazandığı, diğer operatörlerin ise haksız rekabeti gereke gösterip teklif vermediği bir 3G ihalesi geçirdik. Peki nedir bu G’ler ve GSM pazarında neler olmaktadır?
Önce kısaca bu G’lerin gelişiminden bahsedelim. Kısa bir süre öncesine kadar, sadece yazı ve sesle haberleştiğimiz zamanlarda 2G teknolojisini kullanmaktaydık. Sadece ses ve metinden oluşan yani SMS, konuşma, telekonferans gibi hizmetlerden yararlanabiliyorduk. Daha sonra MMS teknolojisi geldi ve 2G, 0.5lik bir ilerlemeyle arada bir teknoloji olan 2.5G’ye atladı. Aslında biz arada gezinirken birileri 3G ile zaten tanışmıştı.
3G teknolojisi ise sadece yazı ve metin içermemekte, aynı zamanda görsel olarak da data aktarımına izin vermekte. Her ne kadar bu gelişme oldukça basit görünse de, bu teknolojinin alt yapıda ciddi bir ilerleme gerektirdiğini unutmamak gerekiyor. Çünkü görüntü aktarımı çok daha büyük bir bant genişliğine ve daha hızlı bir teknolojiye ihtiyaç duyuyor.
Peki bu teknoloji yıllardır vardı da bize niye bu kadar geç geldi?
Bu sorunun ardında aslında bir pazarlama savaşı ve yapılan yanlışlar dizisi yatıyor. 3G ihalesinin geçmişi 2005 yılına dayanmakta. 2005 yılında Turkcell bu teknolojinin ayak seslerinin Avrupadan Türkiye’ye doğru geldiğini diğerlerinden önce duyduğundan bununla ilgili çalışmalarına zaten başlamıştı ve 2005 yılı sonunda bu ihale bekleniyordu. Ancak “haksız rekabet” gerekçesiyle 2006 yılına kalan ihale ancak 2007 Eylül’de gerçekleşebildi.Peki neden?
İlk sebep diğer operatörlerin bu konuda Turkcell kadar hazır olmaması. Bu da bir noktada sektörde “haksız rekabet” olarak değerlendirildi. Bunun sebebi de aslında basit. Türkcell alt yapıyla ilgili çalışmalar yaparken Aria ve Aycell birleşmeyle, Telsim ise yeni sahibini aramakla meşguldü. Daha iyi fiyat almak ve sektörde monopoliyi engellemek isteyen Telekomünikasyon sektörü ihaleyi önce 2007 Nisan’a sonra ise 2007 Eylül’e erteleyecekti. Asıl stratejik savaş ise bu noktadan sonra başladı. Çünkü Turkcell bu hazır alt yapısının avantajını kullanmak isterken, diğer operatörler bu rüzgarın önüne “numara geçişi”ne izin veren kanunla geçmek niyetindeydiler. Ancak beklenen olmadı. Çünkü kanunun çıkmasıyla Turkcell’in konuyu Danıştay’a taşıması bir oldu. Turkcell, 532’li hatların değerini gerekçe göstererek “numaranın tüketicinin mülkü olmadığını, numaranın devletten operatör tarafından kiralanmış bir mülk olduğunu” iddia ederek kanunu mahkemeye verdi. Haliyle yargıda olan kanun uygulanamayacağından diğer operatörler için bu koz kaybolmuş oldu. Buradaki koz neydi derseniz tabiki “fiyat”. Çünkü hangi tarifeye bakarsanız bakın, Turkcell’in daha pahalı olduğunu göreceksiniz.
Daha ucuza konuşturma stratejisi hem Vodafone’un hem de Avea’nın Turkcell’i vurduğu tek nokta. Çünkü hem kalite hem de kapsama açısından Turkcell’in gerisindeler. Avea entegrasyondan sonra başladığı yeni baz istasyonu lokasyonlama konusunu hala çözebilmiş görünmüyor. Bu konu biraz çelişkili göünse de işin teknik tarafı daha farklı. Çok fazla detaya inmek istemiyorum ancak şu kadarını söyleyebilirim, Aycell ve Aria birleşmeden önce kapsama alanıyla ilgili Türkiye’ni farklı bölgeleride farklı şriketlerle çalışmaktaydılar ve bu sebeple birleşmeyle birlikte baz istasyonalrının çoğu sökülmek ve yeniden yapılacak olan optimizasyonlar ve anlaşmalarla yerleştirilmek zorunda kalındı. Vodafone ise fiyat avantajını ön plana çıkartıp kapsama alanını da genişleteceği söyleyerek müşteri portföyünü genişletmeye çalışıyor. Kısa süre öncesine kadar istanbul’un %99.9’unu kapsadıklarına dair billboardları görmüşsünüzdür. Tıpkı Avea’nın Türkiye’nin %93’ünü kapsadığını söylemesi gibi. Şu anda Vodafone’un meşgul olduğu diğer konu ise nitelikli çalışanları işe almak.
Bu arada Turkcell’de boş durmuyor ve hergün “kesintisiz bağlantı”, “yüksek kalite” gibi konseptlerle diğer operatörlerin fiyat kozunu kırmaya çalışıyor. Bu konuda başarılı olduğu da bir gerçek. Çünkü diğeroperatörlerle İstanbul’da bile bazı noktalarda hattan düşüyorsunuz, yani kapsama alanı dışında kalıyorsunuz. Bu kouda detaylı sorularınız olursa mail atabilirsiniz.
3G ihalesine geri dönelim. Turkcell iyi hamlelerle numara taşınabilirliği engelini önünde kaldırdı ve şimdilerde 3G rüzgarını önüne alarak pazar liderliğini pekiştirmeye ve fiyat sebebiyle kaybetmekten korktuğu müşterilerini markaya bağlamaya çalışıyor.
Buraya kadar okuduklarınız özeti ise aslında şu: Olan yine bize oldu. Çünkü diğer operatörlerin rekabet gücü kırılmış oldu, bu da rekabetin azaldığı bir pazarda bizlerin hem daha kaliteli hem de daha ucuza hizmet alma hakkımızın önüne kocaman bir taş koydu. Eğer numara taşıabilirliğiyle ilgili karar onanmış olsaydı, bugün daha ucuza ve daha kaliteli konuşuyor olabilirdik. Bu ihalenin bir ihale olmaktan uzak olduğunu belki birileri farkeder de vatandaşa da hizmet etmiş olur.
Eminim şimdiye kadar olanların çok az kişi farkında. Ama herkes zaman içinde azalmasını beklediği faturaların kabardığını görünce daha “farkında” bir toplum olacağız. Hiçbir ihale de bu halkın iyiliğine sonuçlanmadı şimdiye kadar, haydi hayırlısı...

Not: Bu yazıyı, konuyu sizlerle hemen paylaşabilmek istediğim ancak zaman kısıtım da olduğu için ilgili bağlantılarla destekleyemedim.

Güncelleme [25/09/2007]: Az önce bu haftanın BusinessWeek sayısında okudum. İhale, şartlar uygun görülmediği için iptal edilmiş. Süreyya Ciliv "Türkiye kaybediyor" derken, diğer operatörler 3G ihalesinden önce numara taşınabilirliğinin onaylanması gerektiğini söylemişler, 3G ile ilgili altyapı çalışmalarının da sürdüğünü belirtmişler. Türkiye strateji savaşlarının ve aslında geçmişte yapılmış hataların bedelini ödemeye devam ediyor. ihale 2008'e kaldı. Şimdiden 3 sene geriden takip ediyoruz teknolojiyi. Sonumuz hayrola...

Etiketler: ,

p>

Yazar: <$Adsızraquo; Yorumlar:

<$

Su gunlerde televizyonlarda Sahan'li D-Smart reklamlari sikca yayinlanmaya basladi. D-Smart'in goruntu kalitesinin Digiturk'tekinden iyi oldugunu iddia eden bu reklamlar merakimi cezbetti, nedir bu isin asli diye arastirdim ve yine bilmedigim pek cok sey ogrendim. Efendim benim anladigim Turksat uzerinden alinan yayinlarin goruntu kalitesi Digiturk yayinlarindan yuksek. Bu avantajdan D-Smart da faydalaniyor. Bu durum da reklamdaki iddiayi dogru ama eksik kiliyor.

Iki tarafin iddialarini okumak istiyorsaniz D-Smart'in iddiasinda bahsettigi noter kaydini burada bulabilirsiniz. Digiturk'un savunmasi diyebilecegimiz Aksam gazetesinde cikan yazi ise surada.

Eger evinize siradan bir uydu alicisi alip yayinlari izliyorsaniz bunu Turksat 2A uydusu uzerinden yapiyorsunuz. Televizyon kanallari bu uydu uzerinde yayin yapmak icin kapasite satin aliyorlar. D-Smart da bu uydu uzerinde kapasite satin alip kendi sifreli kanallarini yayinliyor. Siz D-Smart abonesi oldugunuzda yine bu uydu uzerindeki sifresiz kanallari ve D-Smart paketi kapsamindaki bazi sifreli kanallari izleyebiliyorsunuz. Yani D-Smart abonesi iken izlediginiz sifresiz kanallarin kalitesi normal bir uydu alicisi kullanarak izlediginizle ayni.

Bundan farkli olarak Digiturk kendi paketindeki butun kanallari (normalde sifreli olmayan kanallar da dahil) Eutelsat uydusu uzerinden yayinliyor. Bunu yaparken de bu kanallarin yayinlarini Eutelsat uzerinde satin aldigi kapasiteye sigdirmak zorunda. Anladigim kadariyla bu yuzden bazi kanallarin goruntu kalitelerinde bir azaltmaya gidiyor. Bu azaltmanin ne kadar hissedilebilir oldugunu bilmiyorum fakat cok dikkat cekici oldugunu zannetmiyorum. Sahan'in "bir uydudan aliyor sikistiriyor tikistiriyor diger uyduya gonderiyor" derken anlatmaya calistigi da bu.

D-Smart'in noter yazisinda yazilanlari inceldigimde Digiturk ve D-Smart yayinlarinin bit-rate degerlerinin kiyaslandigini gordum. Bit-rate terimi saniyede gonderilen veri miktarini anlatiyor. Mesela ayni yayin icin bir kanal saniyede 1 Mb digeri ise 2 Mb veri gonderiyorsa ikincisinin daha kaliteli oldugunu soyleyebiliriz. Fakat bu durum ayni sikistirma yontemini kullanan iki yayin icin gecerli. Aksam'da yayinlanan yazida Digiturk'un yayinlarini degisken bit-rate ile yaptigini bu yuzden bu karsilastirmanin saglikli olmadigini iddia ediyor. Degisken bit-rate uygulamasi ise goruntunun karmasikligina gore degisen bit-rate degeri kullanmak anlamina geliyor. Mesela boyle bir yayinda daha hareketli ve cok renkli sahneler daha yuksek bit-rate ile gonderilirken duragan goruntuler daha dusuk bit-rate ile gonderiliyor. Dolayisiyla degisken bit-rate'li yayinin kalitesini anlamak icin ortalama degerlerine bakmak gerekli. Noter kaydindan boyle bir ortalama alma calismasi yapilmis gibi gozukmuyor. Fakat rapordaki "hic bir zaman Digiturk'un bit-rate degerinin Turksat'in ustune ciktigini gorulmedi" ifadesinden ortalama olarak da daha yuksek oldugunu anlayabiliyoruz.

Aksam gazetesinde cikan yazida aslinda noter raporunun icerigine bir itiraz yok. Itiraz ettikleri nokta Turksat uzerinden yapilan yayinlarin kalitesini reklamlarda D-Smart'in kendisinden kaynaklandigi iddia ediyor gozukmesi. Gercekten de herhangi bir uydu alicisiyla da Digiturk'ten yuksek kalitede yayin almak mumkun, bu durum D-Smart'a ozel degil. Iste bu yuzden mesele mahkemelik olmus.

Buyuk resme bakacak olursak bu olay daha derin problemler barindiriyor. Birincisi, teknoloji ile ilgili kavramlarin halka anlatilmasi konusu. Az once bahsettigim konularin bir reklamda anlatilmasi, izleyenin de bunu anlamasi mumkun degil. Zaten reklamin kendisi de bu sikintiyla dalga geciyor. Profesorun karmasik aciklamalari karikaturize edilip, mesele basitce bir noter raporuyla neticelendiriliyor. Kimse raporda ne yazdigini okuyacak degil nasil olsa.

Ikinci problem reklamcilik ahlakiyla alakali. Reklamlari izlemek benim icin cok ilginc bir aktivite halini aldi. Ozellikle teknolojik konularin reklamlarda kullanilis bicimi cok ilgi cekiyor, bundan sonra bu konuda yazilar yazmayi planliyorum. Fakat reklamlarda gercegin carpitilmasi veya en azindan gercegin ise yarayan kisimlarinin abartilip diger kisimlarindan hic bahsedilmemesi beni cok rahatsiz ediyor. Ama sanirim isin dogasi geregi bu boyle olacak.

Etiketler:

p>

Yazar: <$mehmetraquo; Yorumlar: