<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d9123432221727993451\x26blogName\x3dBilgi+Seli\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLUE\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://bilgiseli.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://bilgiseli.blogspot.com/\x26vt\x3d-4842712886373334541', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

<$


Teknolojinin gelismesi insana dair herseyi bastan dusunmemize sebep oluyor. Hukuk, ahlak gibi konularda herkesin kolaylikla karar vermeye alistigi zemin hizla degismeye basladi. Mesela YouTube'deki istenmeyen videolara ne yapilacagi bilinemiyor, EksiSozluk icindeki birkac entry yuzunden kapatildi, ileride Google'in arama sonuclarindaki politik siteler yuzunden kapatilmayacaginin ise garantisi yok. Bunlar bizim ulkemize ozgu sorunlar gibi gozukse de aslinda genel bir probleme isaret ediyor.
Mesela ahlak acisindan bakinca da birakin gen teknolojilerini, daha onceki bir yazimda bahsettigim RFID teknolojisi bile bir suru cevaplamasi zor soru getiriyor insanoglunun karsina. Alin bakalim bir tane daha ilginc soru daha.
Bir onceki yazimda bilgisayar animayonlarindan bahsetmistim hatirlarsaniz. Bu animasyonlarla olmus aktorlerin yeniden canlandirildigi ise hepimizin malumu. Peki efendim bu yeniden canlandirilan aktorlerin telif haklari ne olacak. Mesela siz cok gelismis bilgisayarlarinizda Marlin Monroe'yu bir filmde oynattiniz, varislerine telif hakki odecek misiniz?
Veya Lord of The Rings'in Gollum'unun telif haklarini kim koruyacak. Birisi cikip bilgisayarla onun aynisi yapsa filminde de oynatsa parasini odeyecek mi yoksa ustune mi yatacak veya kopya cekenin aynisini yapip yapmadigina nasil emin olacagiz?
Bu sorularin cevaplari uzerine calisan insanlar var aslinda ama cevaplarini aramaktansa sorulari sormak daha eglenceli bana gore.

Etiketler:

p>

Yazar: <$mehmetraquo; Yorumlar:

<$

Küresel ısınmayı hayatımızın içinde olan ama farketmediğimiz, hiç aklımıza gelmeyen örneklerle ve farklı bilgilerle işlemeye, şu an konunun neresinde olduğumuza ve dünyada konuyla ilgili neler olup bittiğini öğrenmeye, kısacası yine bilgi selinde boğulmaya devam edeceğiz. Ancak önce son günlerde bilgisayarın tarihinde yer etmiş kişilerden tutun da internetle yeni tanışmış insanlara kadar herkesin aklının bir köşesinde olan ama bir türlü dillendiremediği ama sektörün önde gelenlerince toplantılarda sıkça konuşulan bir sorunun cevabını arayarak devam edeceğiz: Google'ı nereye gidiyor?
Çok değil, daha beş on yıl öncesine kadar, yeni ne varsa “Japonlar yapmıştır”, “Japon işidir kesin bu” “Abi, bu japonlar da ne zeki adamlar ya!” gibi söylemlerle karşılaşırdık. Şimdilerde artık herkes Google’dan bekliyor. Japonlar mı tembelleşti, yoksa Google Japonların fendini mi yendi bilinmez ama Silikon Vadisi’ndekilerin Google’ın bükemedikleri eliyle ilgili sorunları oldukları kesin. BusinessWeek Türkiye’nin 1 Nisan sayısındaki Ronald Grover, Peter Burrows ve Tom Lowry’nin kaleminden yayınlanan yazıda şöyle deniyor:
Her ay neredeyse 400 milyon kişinin internete giriş yeri olan Google, netin geniş çaplı ticari potansiyeline açılan 1 numaralı kapı. Google, insanların arama yaptıkları konular üzerinde daha fazla veriye sahip olmasıyla birlikte, arama sonuçları sayfasının yan kısmında hedefe en uygun ve ilgili reklâmları sunabiliyor ve böylelikle daha fazla tıklama, daha fazla para ve daha fazla kullanıcı çekiyor -varın hesabı siz yapın. Tüketiciler, Google’ın basitliğini ve sonuçlarını seviyor. İşte bu yüzden, tüm aramaların yüzde 56’sını Google çekiyor. Hevesli reklâmcıların Google’ın kasasına 10.6 milyar dolar kadar para akıtmasına şaşmamak lazım. Bu rakam, 2005’ten bu yana yüzde 73’lük artışa karşılık geliyor. Bu yetmezmiş gibi, Google’ın 144 milyar dolarlık piyasa değeri Time Warner, Viacom, CBS, dev reklâm ajansı Publicis Groupe ve New York Times’ın toplamını da geride bırakıyor. Google, bu şirketleri ve daha pek çoğunu şaşırtacak şekilde, 11 milyar dolarlık nakit stokuyla birlikte piyasa değerini geniş çaplı geleneksel pazarları alt üst etmek için kullanıyor. Şirket, gazetelerde, dergilerde, radyoda ve bir deneme programı dahilinde de televizyonda reklâm alanı satıyor. Google, Microsoft Office programından çok daha düşük bir fiyat karşılığında sattığı online ofis yazılım süitiyle geçtiğimiz şubat ayında yazılım endüstrisine bir torpil göndermiş oldu. Şirket, bedava kablosuz internet erişimi sağlamaya yönelik yeni çabasıyla telekom endüstrisini ürkütüyor. Kısacası Google’ın olağanüstü reklâm makinesi, bayt cinsinden alışveriş yapan herhangi bir endüstrinin kârını elinden alma ve ekonomiyi Google’ın, kullanıcılarının ve ortaklarının fayda sağlayacağı şekilde yönlendirme potansiyeline sahip. Haber sitesinde Google’ın reklâmlarını yayımlayarak para kazanan Topix’in pazarlamadan sorumlu başkan yardımcısı Chris Tolles, “Google dünyası bu” diyerek omuz silkiyor, “Biz sadece onun içinde yaşıyoruz.”
Yazının devamında çok daha güzel tespitler yapılmış. Google’ın bileğini bükmek için şirketlerin birlikte hareket etmelerinden tutun da bu büyük şirketi durdurmak için kanuni önlem alınması ile ilgili tavsiyelere, Google’ın geleceğimizi nasıl şekillendireceği ile ilgili tahminlere kadar birçok farklı noktaya değinilmiş.
Bütün bunlar için Google ne diyor merak ediyorsanız özetle söyleyeyim: “Biz Microsoft’un 90’lardaki hali gibi pazarı domine etmiyoruz, hatta diğer şirketlerle birlikte çalışıyor ve onların yaşamasına yardımcı oluyoruz.”
Google’ın bu büyük ilerleyişi dünyayı nereye götürecek tam olarak bilemiyorum ama bildiğim o ki bu hızlı yükseliş sağlıklı olarak sürdürülmezse gediklerden sızarak kaleyi yıkmak isteyen çok fazla savaşçı var. Google’ın yapması global olarak hızla gelişen yapısını daha sağlam temellere oturtmalı. Bu noktada geçen haftalarda Google Türkiye Genel Müdürü’nün istifa ettiğini ve bunun sebeplerinin şirketin genel yapısından kaynaklandığıyle ilgili dedikoduların dolaştığını da hatırlatmak isterim.
Google ile ilgili yazmaya o sistemlerini geliştirdiği ve yeni hizmetler sunduğu sürece zaten devam edeceğiz. Laf arama motorlarından açılmışken Teknoloji Holding’in (Murat Vardar) 5 milyon dolarlık yatırım yaparak büyük sükse yapacağını söylediği hakia ne alemde acaba?

Bu arada bu büyük projeyi bir dipnotla belirtsem de "Google bize logo yapsana!" projesini destekliyoruz. United Plankton'ları tebrik ediyoruz. Bu noktada 2005 yılında açtığım kişisel bloguma olan desteklerinden dolayı Özgür'e ayrıca bir torpil geçmek istiyorum.

Etiketler:

p>

Yazar: <$Adsızraquo; Yorumlar:

<$

Bilgisayarla canlandirilan karakterler hakkinda ilginc bir yazi okudum. Bu yazida insanlarin bilgisayarla yaratilmis karakterleri algilayisiyla ilgili bir Japon bilim adaminin 1970'lerde one surdugu bir fikirden bahsedilmis. Buna gore eger bu animasyon karakterleri insana benzemiyorsa, insana benzeyen taraflari dikkat cekiyormus ve sempatiyle karsilaniyormus. Mesela seyirciler The Simpsons'ta veya The Incredibles'daki karakterleri insandan oldukca uzak olduklari icin sempatik bulunuyorlarmis.
Fakat bu yapay karakterlerin insana benzeme orani arttikca bu durum tersine donmekteymis. Eger bir bilgisayar animasyonu insana cok benziyorsa ama tam olarak insan demek mumkun degilse bu sefer izleyicilerde bir antipati olusuyormus. Buna ornek olarak da Final Fantasy filmini vermek mumkunmus. Bu filmdeki karakterler zamaninin en ileri teknolojisiyle yaratilmis olmalarina ragmen yuz ifadelerindeki yapaylik izleyicilere itici gelmis, bu karakterler insana cok benzemesine ragmen gercekmis gibi gozukmeyince insanlara ölümü cagristirmis. Pek cok yorumcunun da bu karakterleri yuruyen oluler olarak tanimlamasiyla film sinema tarihinin en buyuk zararlarindan birini yapmis.
Yine bu teoriye gore eger bu animasyonlar tam olarak insana benzer sekilde yapilabilirse insanlar onlari tekrar sevmeye baslayacaklar. Yani tam benzetmek ya da uzaginda kalmak gerekiyor, yoksa izleyiciyi korkabilir.

Etiketler:

p>

Yazar: <$mehmetraquo; Yorumlar:

<$

Herşey birkaç kutup ayısının boğulmuş olarak bulunmasıyla başladı. Kutup ayıları vahşi ama sempatik canlılar olduğundan hepimizin içinde o buz üzerinde bekleyen kutup ayısı fotoğrafını görünce birşeyler cız etti. Aslında çok önceden başlamıştı ve bu herkesçe hissedilse de dillendirilemiyordu. Bu kış mevsimini hiç de soğuk geçirmediğimiz hepimizce hissedilince, “küresel ısınma” hayatımıza çok hızlı bir şekilde yerleşti. Artık hergün içinde küresel ısınma geçen haberlerin sayısı artıyor. Hatta öyle ki ana haber bültenlerinde küresel ısınmayla ilgili bir köşesi olan haber kanallarımız bile mevcut. Günlük haberlerin yanısıra küresel ısınmayla ilgili özel programlar, belgeseller, kampanyalar, kitaplar yayımlanıyor ve bunlar gibi ‘halkın dikkatini çekmek için’ bir takım konferanslar ve seminerler düzenleniyor. Çevreyi korumayla ve küresel ısınmayla ilgili projelerin yer aldığı yarışmalar düzenleniyor. En son Çevre Bakanlığımızın düzenlediği ortaöğretim kurumları arasındaki çevre ile ilgili yarışma buna bir örnek. Bütün bunlar sayesinde bir şekilde küresel ısınma kavramıyla karşılaşıyoruz. Peki bütün bunlar yeterli mi bunlardan sonra geldiğimiz nokta nedir? Öncesinde küresel ısınmayı nasıl ve ne kadar algıladık?

İşin başından başlamak gerekirse küresel ısınma kabaca dünyamızın atmosferinin her geçen yıl daha da ısınıyor olduğu gerçeği. Sebepleri çoktan seçmeli ama basite indirgendiğinde atmosferdeki sera gazlarının yoğunluğunun artmasından dolayı güneşten dünyaya ulaşan ısının atmosferden dışarı verilememesi. Tanımından bakılınca yaz mevsimini seven bir Akdeniz ülkesi olaak bizlere çok da bir sorunmuş gibi gelmiyor bize. Madalyonun her iki yüzü de iyi değil bizim için aslında.

Önce, Şeyh Edebali’nin meşhur “geçmişini bilmeyen, geleceğini bilemez” sözünden yola çıkarak bu işin geçmişine bir göz atalım. Eskiden, çok eskiden, daha atalarımız mağaralarda yaşarken de dünyada sürekli olarak sıcaklığın artıp azaldığı dönemler oldu. Bu da aslında bir denge. Buzul döneminden sonra ısınan dünyada daha sonra soğumalar ve ısınmalar, yüzyıllar boyunca ince bir sıcaklık yükselmesi ve alçalması halinde devam etti. Günümüzde de aslında bunun gibi bir çizginin sıcaklığın arttığı bir noktasında bulunuyoruz ama bu seferki çizgini eğimi oldukça yüksek. Daha önceki ısınmalarda ve soğumalarda dünya farklı şekillerde bunlardan etkilenmişti, en azından varsayımlar o yönde. Mesela 11500- 12000 yıl önce mamutların küresel ısınmadan dolayı neslinin tükendiği ortaya çıktı. Ice Age animasyonundaki Mamut şanslı olanlardan biriydi anlaşılan.

Yakın tarihimize baktığımızda ise 19.yy’ın son çeyreğinden günümüze devam eden bir ısınma görüyoruz (0.025°C/yıl). Her geçen yıl bir öncekinden daha sıcak oluyor ve son yüzyılın en sıcak yazını yaşatma ünvanını da bir öncekinden devralıyor. Peki bütün bu sıcak yıllar ve eğimi yüksek sıcaklık artışına neler sebep oldu? Neler bu sıcaklık artışından nasibini aldı?

Etiketler:

p>

Yazar: <$Adsızraquo; Yorumlar: